Sevgili dostum Melih Ergen’in son romanı Sağır Bellek bir süre önce kitabevi raflarındaki yerini aldı. Roman üzerinde kendisiyle uzun uzun konuşma imkânı buldum, düşüncelerimi aktardım. Bir kısmını da şimdi bu sütunda sizlerle paylaşıyorum.
Sağır Bellek bir yolculuk hikâyesi. Tek bir kahramanın yolculuğu değil bu. Romandaki ana karakterin, babasının, büyük babasının yaşamları boyunca çevresindekilerle birlikte yaşadıkları ve bu yaşamların iç içe geçen yönleri, yolculuk metaforu çerçevesinde ele alınmış. Bir de romanı anlatanın yaptığı yolculuk var. Bu yolculukların sentezi de onda. Tabii roman kahramanlarının bu yolculuğuna okuyucu da katılıyor.
Romandaki demir yolları, tren istasyonları, tren-deniz-kara yolculukları, yolculuk metaforunun sembolik unsurlarını oluşturuyor. Böylece Melih Ergen, sembolleri kullanarak, alegorik betimlemelerle okuyucunun belleğine ulaşıyor. İşte bu nedenle okuyucu, sadece o yolculuğa dışarıdan katılmıyor, ona nüfuz ederek içselleştiriyor. Dışsal bir okuyucu olmaktan çıkıp, romanın bir kahramanına dönüşüyor.
Romandaki temalardan biri, kuşaklar arasındaki çatışma. Kendi hayatımızı düşündüğümüzde, geçmişe dönüp büyüklerimizle veya küçüklerimizle yaşadıklarımızı anımsadığımızda bu temanın hem belleğimizde ve bilincimizde, hem de bilinçaltımızda olduğunu kolayca algılayabiliriz. Zaten yazarın bilinç akışı tekniğiyle yazdığını dikkate aldığımızda bu süreçten kendimizi dışlamamız münkün olmuyor. Ama okuyucu bu kitabı günlük on-on beş sayfa okumakla yetinirse, on beş-yirmi günde bitirmeye kalkarsa bu süreçten kopar ve kendini romana teslim edemez. Sağır Bellek’in kahramanı olmak için romandan kopmamak gerekiyor. Şunu özellikle vurgulamak isterim: Romanda konuşanlar, karakterler değil. Onların bellekleri, bilinçleri ve bilinçaltları.
Romanın beni etkileyen yönlerinden biri de geçmişin önümüzde olması teması. Anlatıcı şöyle diyor: “geçtiğim bu ıssız yolun kilometre taşlarının kötü hayaletler gibi peşimden geldiklerini sandığım yetmezmiş gibi, aştığım bu kilometrelerin her biri önümdeydi sanki.” Gerçekten de geçmişte yaşadıklarımız, hiçbir şekilde anlarımızda gömülü kalmaz. Geleceğimizi şekillendiren geçmişimizdir. Ancak bu, bireysel bir bağlantı değildir. Romandaki kuşak çatışması olgusundan yola çıkacak olursak başaklarının geçmişi, başkalarının geleceğini şekillendirir. İşte romandaki kahramanların yaşadıkları da bu zincirleme ilişki. Her şey bir bütün ve her şey birbiriyle ilintili.
Melih Ergen, olayların doğrusal şekilde anlatıldığı bir roman kurgulamamış. Romanın yapısı içinde kaotik temalar belirleyici olmuş. Bu da insan yaşamına gerçekçi bir bakış açısı getiriyor. Çünkü yaşam, doğrusal değildir. Düz bir hat üzerinde gitmez. Sık sık kaos yaşanır. Bazen her şey düzgün gitse de an gelir kaos, kapımızı çalar. Elbette belleğimiz, bilincimiz ve bilinçaltımız da kaotiktir. İşte romanın kaotik yapısı, bizi benliğimizdeki bu kaosla da bir başka açıdan bütünleştiriyor.
Özetle Melik Ergen, kaotik bir dünyada bellek-bilinç-bilinçaltı üçlemesine dayalı olarak insanların öykülerini anlatmış. Okuyucu, romanı içselleştirip kahramanı olmayı başardığı takdirde satırlarda kendi hayatından parçalar bulacaktır.