4 Nisan 2014 Cuma

Baba Oğul İlişkisi (5/11)

Kitaptaki en önemli motif, Baba- Oğul ilişkisi motifidir ve romanın iskeletini oluşturmaktadır. Bu motif, yazarın ölümleri hazmetmeye çabalarken kaçınılmaz olarak kanalize olduğu ve ameliyat masasına yatırmak zorunda kaldığı bu ilişki, Hafız Mustafa’yla Suat; Suat’la Mahmut; Mahmut’la da oğlunun  ilişkisi olarak ele alınmaktadır. Tüm bu ilişkilerin ortak noktasında babanın oğlunu iş-güç yüzünden neredeyse görmediği, hatta yok saydığı, aynen kendileri gibi onların  da nasıl olsa büyüyüp gideceklerini sanmaları vurgulanırken, oğulların ise babalarından gelecek yakınlığa ihtiyaçları olduğu, gelişmeleri sırasında özellikle babaları tarafından farkedilmeleri gerektiği, onlardan takdir bekledikleri ve bunu pek ender görebildikleri, sonunda aralarındaki ilişkinin hastalıklı bir ilişkiye dönüştüğü anlatılmaktadır. Yazara göre,  baba oğul ilişkisi belli özellikler taşımaktadır: Artık hayatta olmayan oğulun özellikleri babada bulunabilir ve bu nedenle baba kendisini tanıyarak oğlunun anlayabilir: “Oğlunun da duygularını anlamaya yarayabilirmiş bu an’lar: ‘Bir insanın hayat boyunca edindiği kimliğin sırları yaşayagelmekte olduğu hayatın yanı sıra hücrelerinde de saklanmaz mıydı zaten hep?’ (S: 49). Oğul babaya er geç benzer. Yazar Mahmut’un, yani kendisinin babasına benzediğini kabul etmek zorunda kalır: “Mahmut’sa bütün bir gece boyunca anlattıklarından sonra gözümde giderek babasına benzemeye başlamıştı…” (S 96). Baba oğul ilişkisi, bir çeşit can dostu – can düşmanı ilişkisidir yazara göre, nitekim babasını öldürmek istediğini belirtmesinin hemen ardından Mahmut, “onunla güreşmek, bir an için olsun baba kokusunu duymak, bu ellerde gizemli bir kudret bulduğundan” onlara dokunmak istermiş (s 77). Buna benzer örnekler çoğaltılabilir: Barışma ikliminde yazar babasını şefkatle karşılarken onu öldürmek isteğini yeniden hatırlar. Sonra da “ilk kez o anda bağışlamak istemiştim babamı!” (s 149) diyerek onunla barışmak için en büyük adımı atar. Artık romanın sonuna doğru, Mahmut babasıyla barışmıştır. Öte yandan yazar, Mahmut’un babasına işinde yardımcı olmasından bahsederken, “Mahmut hiç öğünmez olur muydu babasıyla, nitekim yükleme işlerinde yirmi dakika yerine dört beş saat tehir olur muydu hiç?” diyerek babasına arka çıkmaktadır  (s- 173). 
 Romanın ruhuna uygun olarak Suat, babasının yanında çok ender olarak mutlu olmuş, çoğu zamansa iletişimleri sorunlu olmuştur. Suat’ın ilk mutluluklarından biri, çocukluğunda baba kokusunu ilk kez duymasıdır baba kucağında... Bunu ifade etmek için, “...çıraya rağmen babamın kokusunu ilk kez o gün duymuştum çünkü, babam o sırada 'baba' gibi kokuyordu da...” diyecektir (s 24). Yaşadığı mutlu anlardan bir diğeri ise,  babasıyla taş atma oyunu oynamasıdır; Suat hesap dersinden sınıfta kalmasına rağmen babası ona hiç kızmamış ve onunla oyun oynamıştır (s 19). Ancak babasıyla çoğu zaman da sorunlar yaşamıştır. Örneğin ilk rahatsızlıklarından birini anlatırken Suat; “...ama zaten babam bir kızıyor bir övüyordu beni ve ben onu hiç anlayamıyordum artık...” demektedir (s 35. Buna ek olarak, hemen tüm baba ile oğul arasında görülen rekabet duygusu burada da görülüyor: Suat’ın babası geliniyle ilk karşılaştığında, “Oğlumun yaptığı karakalem resimden çok daha güzelmişsin!” der. Oğulun babaya duyduğu tepkiyi en iyi anlatan olaylardan biri de  Suat’ın,  babasının kendisi için yapmış olduğu tüm masrafları ödeyerek onunla sonsuza kadar bağını koparmak, böylece içinde kalan o tek duyguyu, (…) hâlâ duymakta olduğu ‘minnet’ duygusunu yok etmek” istemesi gösterilebilir (s 86). Bu sorunlu gidişe bir son vermek, babasının son günlerine denk düşer. Eczacı Hafıza Mustafa artık işe gidemeyecek kadar hastadır ve bu nedenle onunla çatışmanın bir anlamı kalmamıştır. Böylece de Suat kendisini babasına kabul ettirmeye başlamıştır. Eczanenin alacaklarını alıp borçları ödedikten sonra babasına verdiği para için, “’Oğlum bu para senin, sen beni son kez eczaneye götür yeter!’ demekle yetinmiş babası,” gittikleri eczanedeyse, “...tabii o böyle konuşurken baba oğul birbirlerine arkalarını dönmüş olabilirlerdi, o sırada her ikisinin de gözyaşlarını tutamayıp ağladıkları anlaşılmasın diye!” diyerek Suat’ın babasıyla barıştıklarını ilan eder bize yazar (s 146-147). Bu barışma,  tüm çözümlerin ve tüm barışmaların başlangıcıdır.  
Yakından bakıldığında Mahmut’la babası arasındaki ilişkinin, Suat’ın babasıyla olan ilişkisi kadar içaçıcı olmadığını görüyoruz, ama sonuç daha umut vericidir. Yazar, Mahmut’un  babasından yakınmasını şu şekilde anlatır: “Kendisi ne yapmıştı ki, bir günden bir güne elinden tutup çalıştığı yere mi götürmüş, korktuğunda kucağına mı almıştı, harçlıklarını bile annesi verirmiş Mahmut’un da, bir babası olduğunu anlamak için ödül yerine azarını bile özlermiş onun, bir telefon, hatta telefonu bırak, iki satır yazmış olsaymış mektubunu kırk yıl cebinde saklarmış,” diye yazar (s 85). Buna ek olarak yazar şöyle bir serzenişte bulunur Suat’ın ilgisizliğine ilişkin olarak: “…ağıldan bozma cezaevinde soğuktan titrerken kendisini hatırlamış mıydı sanki babası, hele şimdi koğuşun kapı altlarından giren kar tanelerini anlatsaymış Mahmut, özgürlüğün ne demek olduğunu anlayabilir miymiş acaba?”(S 91). Suat’la Mahmut’un kopukluğu bunlarla sınırlı değildir; çünkü Mahmut annesinin ölümünden babasını sorumlu tutar ve bu nedenle babasına olan güvenini yitirmiştir. Nitekim buna ilişkin olarak Mahmut, “babam ne yapar eder, kurtarır diyordum o gün annemi, …” der; ama babası annesini kurtaramamıştır(s 178). Görünürde bu nedenle babasına duyduğu öfkeyi, “ilk işim bir tabanca almak olacak, çünkü buraya bir dahaki gelişim onu öldürmek için olacak!” diyerek ifade eder (s 185). Mahmut, babasının kendisine yaklaşmasına izin vememesi nedeniyle onu ikinci kez hayalinde öldürür: “...gözlerinin yeşili ne zaman kaybolmuş, ne zaman ölmüştü babası, doğrusu artık hiç hatırlamıyormuş Mahmut! (s 29). Belki de adaleti sağlamak için kendi kafasında, annesi öldüğünde herkese babasının öldüğünü söylemiştir. “...hani annesi öldüğünde ve sonra da bu yüzden kim arayıp soracak olsa öldüğünü söylememiş miydi babasının, tabii ki ölmemişti babası ama her oğul babasını bir kez öldürür, öldürmek ister...” (s: 76). Tüm bu kapkara tabloya rağmen Mahmut büyük sıkıntılar, büyük acılar çekerek sonunda kendi babasından farklı olarak sadece babasıyla değil, ailedeki tüm babalarla barışır. Bunu kitabın sonuna doğru söylediği şu cümleden anlıyoruz: “…sonunda çektiğim azabı babamla dedeme yüklemekle yanıldığımı anladım…”   ( s 196).

Keza oğluyla olan ilişkisinde de yukarda dile getirilen baba ilgisizliğinin sözkonusu olduğunu ima etmekle birlikte, baba olarak bu ilişkinin kötü sonuçlanmasıyla ilgili daha çok kendini savunmaktadır: “Neden hep oğullar uğraşıp duruyorlarmış ki babalarına kendilerini kanıtlamak için, babalar öğütlerde bulunur ya da yalnızca buyurur, evlat dediğin böyle yetişir dedikleri için olabilirler miymiş acaba…”(s 38). Toplumun erkek çocuğu yetiştirme yöntemini eleştiren Mahmut,  daha da ileri giderek determinizm felsefesinden destek alır: “Belki de kendimi koruma adına haksızlık yapıyordum yine ama babamın dedeme ilişkin anlattıkları önce kendisiyle, sonra benimle ve sonra da oğlumla benim aramdaki ilişkiyi belirlemiş olmayacak mıydı, çünkü her çocuk gördüğü örnekle yetişir sonuçta!” (s- 142) demektedir. Kendini bu şekilde savunmasına karşın, Mahmut’un oğul acısı o kadar büyüktür ki, rüyasında bir kadın “kocaman bir dikeni saplayınca eline, aynı anda rüyasına giren oğlunun acısıyla uyanmıştı o gece!” (s-79). Bu açıklamalarla oğlunun intiharını kendisine açıklayamayan Mahmut, bu nedenle düşünmeye ara vermeden devam etmiş ve kitabın sonuna doğru babasıyla olan ilişkisini oğluyla ilişkisine bağlayarak şu şekilde açıklamıştır: “...oğlunun kendisinden alamadığı intikamı babasından almak için planlar yapmaya başlamış, yaşadığı azaptan kurtulmak için dedesinden başlayarak sürüp giden bu irini yok edeceğini sanmış...”(s-76). Buradan Mahmut’un oğlunun kendisinden intikam alması gerektiğini, ancak bunu bilinmeyen çeşitli nedenlerle alamadığı için bu öldürme dürtüsünün kendisine yöneldiğini ve bu yüzden intihar ettiğini düşündüğünü çıkarabiliriz. Çünkü Mahmut’un oğlu babasını öldüremeyince intihar etmiştir: “...zaten öldürmek istediğin birinin yerine kendini öldürmenin adı değil midir intihar?” (S 148)

Önceki Sayfa                                                                                            Sonraki Sayfa




)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder