Roman
boyunca umut, belli belirsiz söndü sönecek bir cılız mum ışığıdır. Önceleri
umut, kaybettiği oğlunu arayıp bulmasıyken, sonraları yaşadıklarının kendi kaderini oluşturmaması
dileği olarak ortaya çıkar. Bu nedenle acılarından vazgeçmeden yaşamı boyunca kendisine acı kaynağı olmuş ölü veya
dirilerle barışabilmesi, bunun için de onları anlayabilmesi kendini çözümlemeye
yönelir.
Sonuç olarak
kendisini ve annesini affederse üzerindeki kabus/lanet kalkacak ve böylece oğlu
da kendisini affetmiş olacak, kendisi de bu azaptan kurtulup bir bakıma o da
kendini affetmiş olacaktır! Umut onun için bir mum ışığıdır; tünelin ucunda görünen
kadar da olsa incecik bir ışık! İnsanın ölüm karşısında korkudan özgürleşmesi
için ona verilebilecek küçük bir destek!
Sözü edilen bu mum ışığı, ilk kez
71. sayfada ortaya çıkar. Mahmut onu elektriklerin kesilmesine önlem olarak kullanır. Işık, yani mum ışığı
olmazsa hayatı duracaktır; öyle hisseder. O ışıkla minimum düzeyde sürdürür
yaşamını. Buna razıdır; çünkü mumu kontrol edebilir; elektriğin ise ne zaman
gidip geleceğini bilemez. Kaldı ki Mahmut ışıksız, yani umutsuz uyuyamamaktadır:
“Mahmut sönmeyen o tek mumun ışığında (o günleri hatırlamak için zorladığı
belleğinin yorgunluğuyla) şimdi olduğu
gibi o gün de uyuyakalmıştı sonunda ...” (s 78). Yazar, mumun Mahmut için
önemini belirtirken “Evet, mumların hepsi sönmüştü: yalnızca biri... Belli ki
bundan böyle de sönmeyecek olan o tek mumun ışığında kendine bakınca öylece
durup beklemiş olduğunu görmüştü Mahmut; doğrusu onu bu halde görmüş olsaydım
ben bile şaşırabilirdim bu işe...” demektedir (s 98). Bazen de umut Mahmut’un
oğludur: “... alevlerin dalgalanıp dalgalanıp sonunda oğlu kalan bir karaltının
gözlerindeki yalazı görünce anlamıştı bunu ilk kez, neden sönmediğini
anlayamadığı o tek mumun ışığında günahlarıyla boğuşsa da...” (s: 76). Umut,
bazen de Derviştir; çünkü çekip giderken bile “nasıl olsa yine görüşeceğiz,”
diyerek tünelin ucunda bir ışık olduğunu gösterir Mahmut’a: “Bir kez sırrına
erip dönüp bakmayı akıl edersen her şey olabilirliğin içindeymiş,”diyerek bu
zayıf ışığı işaret eder. (s: 74) Ama en çok da bir halk deyişini hatırlatır o
sönmeyen tek bir mum: "Böylesi bir acı sonunda insanın içinde kırk mum
yanar, bunların hepsi zamanla söner, ama o sönmeyen biri mahşere kadar yanmaya
devam eder!" Ancak bu mum yanmaya devam etse de, Mahmut için sonunda anlam
değiştirir: O artık oğlunu bulma umudu değil, özgürlüğüne kavuşma umududur: “...güneş
her zamanki gibi koskocaman bir aşk gibi her sabah yeniden doğuyor ve ben
sonunda tek kalan o mum ışığında olsa bile acılarımla yaşamayı seçiyorum!” (s
205).
Sonuç olarak bu kısa inceleme
yazısında 'Sağır
Bellek' romanı,
etkin motifleri ve bu motiflerin romanın örgüsüne ve
birbirlerine katkıları açısından ele alınmıştır. Melih Ergen romanında bizlere," acılar insana hastır, ondan kaçarak
bir yere varamayacağımız gibi sadece kendimizi ve neslimizi değil, gelecek
nesillerimizin de bir çeşit ipotek altında kalmasına neden oluruz,
demektedir. Bu mesajı bize iletmekle kalmayıp çözümünü de vermiştir. Gerek
sorunu ortaya dökerken, gerekse çözümünü gösterirken bu motifleri kullanmış ve
onlarla örmüştür Melih Ergen örgüsünü. Acıların başlıca kaynağı ölümler, onlar
karşısında insanın çaresizliği ve bu çaresizliğin baskısı sonucu insanın önce çevresindekilerle, sonra da kendisiyle yabancılaşması ve nihayet büyük acılar pahasına hayal gücü ve aşkın da
yardımıyla bu acıların içinden geçerek, onlardan kaçmadan, büyük barışa uluşmak: Babaların oğullarıyla,
ölülerin dirilerle, aşkın ölümle ve nihayet insanın kendisiyle barışmasına
ulaşmak! Bu süreç işlerken ortak altyapı bilgisi üzerinde yabancılaşma, ölüm,
bellek, şarkı, aşk, baba-oğul ilişkisi ve umut gibi motifler büyük bir ustalıkla işlevsel olarak
işlenmiş ve dikkatli okuyucunun beyninde üç boyutlu olarak yerini almıştır.
Öyle ki, her yeni incelemede matruşka bebekleri gibi, bu motiflerin yeni
özellikleri ortalığa
çıkmaktadır! Teknik açıdan yazarın kendisiyle duyguları arasına mesafe koymak amacıyla kullandığına inandığım ikili
anlatıcının yanısıra, anlatının inandırıcılığını pekiştirmek amacıyla
olabilirlik kipini de sık sık kullanılmıştır. Bu iki teknik, diğer çarpıcı
tekniklerin yanısıra oldukça başarılı bir şekilde kullanılmıştır. 'Sağır
Bellek' kolay okunur bir roman olmaktan nispeten uzaktır, çünkü görüldüğü
kadarıyla yazar bunu hedeflememiştir; aksine bu çapraşık dili içinde bulunduğu
atmosferi okuyucunun beyninde yaratmak için bilinçli olarak yarattığı
düşünülebilir.
Melih
Ergen, sanki yaşamının hedefine bu romanla ulaşmıştır. Nitekim de daha önceki
eserleri incelendiğinde herbirinin bu romana çıkan küçük basamaklar olduğu
görülebilir. Ancak yine de bu büyük roman üç ciltlik bir seri şeklinde yazılsaydı,
en azından çok daha fazla okuyucuya pürüzsüz bir şekilde ulaşabilirdi. Bu
eserin önemini şu cümleyle özetleyebiliriz:
Melih Ergen’in bu otobiyografik eserini bitirdiğinde sabırlı, dikkatli
bir okuyucunun yaşam, ölüm, aşk ve diğer yaşam motiflerine bakışı sonsuza kadar değişmiş olacak ve o
artık aynı kişi, aynı oğul, aynı eş, aynı koca, hatta kesinlikle aynı baba
olmayacaktır!