10 Nisan 2014 Perşembe

Umut (11/11)

              Roman boyunca umut, belli belirsiz söndü sönecek bir cılız mum ışığıdır. Önceleri umut, kaybettiği oğlunu arayıp bulmasıyken, sonraları yaşadıklarının kendi kaderini oluşturmaması dileği olarak ortaya çıkar. Bu nedenle acılarından vazgeçmeden yaşamı boyunca kendisine acı kaynağı olmuş ölü veya dirilerle barışabilmesi, bunun için de onları anlayabilmesi kendini çözümlemeye yönelir. Sonuç olarak kendisini ve annesini affederse üzerindeki kabus/lanet kalkacak ve böylece oğlu da kendisini affetmiş olacak, kendisi de bu azaptan kurtulup bir bakıma o da kendini affetmiş olacaktır! Umut onun için bir mum ışığıdır; tünelin ucunda görünen kadar da olsa incecik bir ışık! İnsanın ölüm karşısında korkudan özgürleşmesi için ona verilebilecek küçük bir destek!
            Sözü edilen bu mum ışığı, ilk kez 71. sayfada ortaya çıkar. Mahmut onu elektriklerin kesilmesine önlem olarak kullanır. Işık, yani mum ışığı olmazsa hayatı duracaktır; öyle hisseder. O ışıkla minimum düzeyde sürdürür yaşamını. Buna razıdır; çünkü mumu kontrol edebilir; elektriğin ise ne zaman gidip geleceğini bilemez. Kaldı ki Mahmut ışıksız, yani umutsuz uyuyamamaktadır: “Mahmut sönmeyen o tek mumun ışığında (o günleri hatırlamak için zorladığı belleğinin yorgunluğuyla) şimdi  olduğu gibi o gün de uyuyakalmıştı sonunda ...” (s 78). Yazar, mumun Mahmut için önemini belirtirken “Evet, mumların hepsi sönmüştü: yalnızca biri... Belli ki bundan böyle de sönmeyecek olan o tek mumun ışığında kendine bakınca öylece durup beklemiş olduğunu görmüştü Mahmut; doğrusu onu bu halde görmüş olsaydım ben bile şaşırabilirdim bu işe...” demektedir (s 98). Bazen de umut Mahmut’un oğludur: “... alevlerin dalgalanıp dalgalanıp sonunda oğlu kalan bir karaltının gözlerindeki yalazı görünce anlamıştı bunu ilk kez, neden sönmediğini anlayamadığı o tek mumun ışığında günahlarıyla boğuşsa da...” (s: 76). Umut, bazen de Derviştir; çünkü çekip giderken bile “nasıl olsa yine görüşeceğiz,” diyerek tünelin ucunda bir ışık olduğunu gösterir Mahmut’a: “Bir kez sırrına erip dönüp bakmayı akıl edersen her şey olabilirliğin içindeymiş,”diyerek bu zayıf ışığı işaret eder. (s: 74) Ama en çok da bir halk deyişini hatırlatır o sönmeyen tek bir mum: "Böylesi bir acı sonunda insanın içinde kırk mum yanar, bunların hepsi zamanla söner, ama o sönmeyen biri mahşere kadar yanmaya devam eder!" Ancak bu mum yanmaya devam etse de, Mahmut için sonunda anlam değiştirir: O artık oğlunu bulma umudu değil, özgürlüğüne kavuşma umududur: “...güneş her zamanki gibi koskocaman bir aşk gibi her sabah yeniden doğuyor ve ben sonunda tek kalan o mum ışığında olsa bile acılarımla yaşamayı seçiyorum!” (s 205).
          Sonuç olarak bu kısa inceleme yazısında 'Sağır Bellek' romanı, etkin motifleri ve bu motiflerin romanın örgüsüne ve birbirlerine katkıları açısından ele alınmıştır. Melih Ergen romanında bizlere,"  acılar insana hastır, ondan kaçarak bir yere varamayacağımız gibi sadece kendimizi ve neslimizi değil, gelecek nesillerimizin de bir çeşit ipotek altında kalmasına neden oluruz, demektedir. Bu mesajı bize iletmekle kalmayıp çözümünü de vermiştir. Gerek sorunu ortaya dökerken, gerekse çözümünü gösterirken bu motifleri kullanmış ve onlarla örmüştür Melih Ergen örgüsünü. Acıların başlıca kaynağı ölümler, onlar karşısında insanın çaresizliği ve bu çaresizliğin baskısı sonucu insanın önce çevresindekilerle,  sonra da kendisiyle yabancılaşması ve nihayet büyük acılar pahasına hayal gücü ve aşkın da yardımıyla bu acıların içinden geçerek, onlardan kaçmadan, büyük  barışa uluşmak: Babaların oğullarıyla, ölülerin dirilerle, aşkın ölümle ve nihayet insanın kendisiyle barışmasına ulaşmak! Bu süreç işlerken ortak altyapı bilgisi üzerinde yabancılaşma, ölüm, bellek, şarkı, aşk, baba-oğul ilişkisi ve umut gibi  motifler büyük bir ustalıkla işlevsel olarak işlenmiş ve dikkatli okuyucunun beyninde üç boyutlu olarak yerini almıştır. Öyle ki, her yeni incelemede matruşka bebekleri gibi, bu motiflerin yeni özellikleri ortalığa çıkmaktadır! Teknik açıdan yazarın kendisiyle duyguları arasına mesafe koymak amacıyla kullandığına inandığım ikili anlatıcının yanısıra, anlatının inandırıcılığını pekiştirmek amacıyla olabilirlik kipini de sık sık kullanılmıştır. Bu iki teknik, diğer çarpıcı tekniklerin yanısıra oldukça başarılı bir şekilde kullanılmıştır. 'Sağır Bellek' kolay okunur bir roman olmaktan nispeten uzaktır, çünkü görüldüğü kadarıyla yazar bunu hedeflememiştir; aksine bu çapraşık dili içinde bulunduğu atmosferi okuyucunun beyninde yaratmak için bilinçli olarak yarattığı düşünülebilir.
            Melih Ergen, sanki yaşamının hedefine bu romanla ulaşmıştır. Nitekim de daha önceki eserleri incelendiğinde herbirinin bu romana çıkan küçük basamaklar olduğu görülebilir. Ancak yine de bu büyük roman üç ciltlik bir seri şeklinde yazılsaydı, en azından çok daha fazla okuyucuya pürüzsüz bir şekilde ulaşabilirdi. Bu eserin önemini şu cümleyle özetleyebiliriz:  Melih Ergen’in bu otobiyografik eserini bitirdiğinde sabırlı, dikkatli bir okuyucunun yaşam, ölüm, aşk ve diğer yaşam motiflerine  bakışı sonsuza kadar değişmiş olacak ve o artık aynı kişi, aynı oğul, aynı eş, aynı koca, hatta kesinlikle aynı baba olmayacaktır! 

Önceki Sayfa                                                                   Yazının başlangıcı



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder