3 Nisan 2014 Perşembe

Anlatım Tekniği ve Üslup (4/11)

Bu eser teknik açıdan kolay bir roman değildir. Seçtiği konu itibariyle insanların duygularına kolay bir şekilde hitap edebilecekken yazar bunu seçmemiş, zor olanı yapmış, kendi duygularını anlatırken seçtiği anlatım biçimleri ve yaklaşımlarıyla kendi duyguları ile kendisi arasına bile mesafe koymayı başarmıştır. Böylece okuyucuyu okuduğundan etkilenme konusunda özgür bırakmayı bilmiş ve okuyucusunun büyük bir saygısını kazanmıştır. Ne var ki bu, roman biter bitmez okurun hemen teslim edebileceği bir saygı olmaktan çok, belki de çok  sonra anımsanabilecek ve okuyucunun damağında “hoş bir seda” bırababilecek cinsten bir etkidir. Yazar bu mesafeli yaklaşımını şu şekilde sağlamıştır: Romanın ana anlatıcısı ikiye bölünmüştür: Yazar ve Mahmut. Yazar bu ikili anlatım tekniği sayesinde okuyucu üzerinde inandırıcılığını zorlama olmadan sağlamaktadır. Bu ikili anlatıcının birincisi olan yazar, Mahmut’un daha mantıklı, kontrollü, hızır yönüdür; diğeri ise Mahmut... Mahmut aynı kişinin duygulu, dibe vurmuş, ama bir o kadar gerçekçi, bir çözüm bulmadan içinde bulunduğu bu girdaptan çıkmamaya yemin etmiş halidir. Nitekim yazar kitabın 189-192 sayfalarında yani romanın sonuna doğru, Mahmutla aynı kişi olduğunu çok ustalıkla okuyucuya, Mahmut’un kılığına yavaş yavaş girerek anlatır: “...nasıl olsa bunların hepsini öğrendim diyerek hikâyenin gerisini onun yerine kendim tamamlamaya karar vermiştim,” dedikten sonra yazar, Mahmut adına konuşarak olayı anlatmaya başlar: “Hazır yola çıkmışken durur muyum artık, öteki arkadaşlarını da aramıştım babamın, Eminönü’ne gidip Ordu’daki sınıf arkadaşı Hamparsum’un...” demesinden yazarın Mahmut’un kılığına girdiğini anlarız (s 189); buna ek olarak yazar bir sonraki sayfada öfkeyle bağırır Mahmut'un arkasından: ‘Git ve bir daha da buraya gelme sakın, sen zaten benim yarattığım bir hayalden ibaretsin! (s 190)”demektedir.
Bu ikili anlatıcı tekniği yukarda sözü edilen  bir işlevi yerine getirdikten sonra, kitabın sonuna doğru artık yazarın ve Mahmut’un 'Tünel'in ucunda çözüm ışığını okuyucuyla birlikte gördüğü bir noktada bu kişilik karmaşasının da 'çözülmesi' düşüncesinden hareketle yazar, çok zekice Mahmut’u içine, yani kendisine iade etmekte, başka bir deyişle kendisiyle Mahmut’u birleştirmekte ve böylece ilk önce bu sorunu çözmektedir (s 189-190). Yazarın bu mesafeyi bir başka teknikle de sağlamaktadır: Olayları olabilirlik kipinde anlatarak işin içine okuyucunun şahitliğini çekmesi ve okuyucuyu olaylara şahit kılması. “...ama o şehir ki hep bu arayışı hatırlattığı için ona dar geliyor olmalıydı ki artık ve zaten bu yüzden çıkıp gelmiş olabilirdi bu köye de... (s 73)”. Kısacası yazar, ölüm ve aşk temalarını kullandığı için okuyucuyu çok daha kolay ve ucuz yöntemlerle etkileyecek güce ve konuma sahipken bunu hiç kullanmamış, aksine bunu yapmamak için çok ender rastlanan bir anlatım tekniğini büyük bir başarıyla kullanmıştır.
'Sağır Bellek' romanının kolay okunan bir eser olmamasının ikinci önemli nedeni, aşk kavramının kadınla ilintili olarak çok temel bir öge olarak kullanılmasına karşın, kadın ve aşkın romanın tam da göbeğine oturtulmamış olmasıdır. Yazarın son yıllarda artış gösteren salya sümük romanların binlerce okuyucuya ulaştığını çok iyi bilmesine karşın, kadını ve gerçek aşkı yaşamın merkezine oturtarak romanını işlemesi, romanına daha şimdiden nesli tükenmiş bir klasik roman özelliği kazandırmıştır. Buna bağlı olarak kadın ve ona duyulan aşk, dahası onun ortalıkta hiç görünmeyen ama belli ki gereğinde yaşamlarına malolan 'aşk'ları, roman örgüsünün hem derin temelinde, hem de bir bakıma örgünün kenarında kalmıştır. Böyle davranmasının kendisine nasıl fatura edileceğini çok iyi bilerek bunu yapmasının başka açıklaması yoktur yazarın: Kolaycılığa kaçmadan topluma ve kendine karşı hissettiği sorumluluk çerçevesinde 'derdini anlatması...'.
Bir yazar için kolaycılığa kaçmamak demek, bir bakıma içinde ikincil bir kaygı, dahası bir yargı taşımadan tüm yaratıcılığını kullanarak seçtiği konuya uygun gelecek şekilde yazarın romanını örmesi, yerine göre kendini ifade etmesi, kendisini bize seçtiği konu çerçevesinde bize aktarmasıdır. Melih Ergen işte tam da bunu yapmıştır. Madem ki zoru seçmiştir, anlatım tekniğinden tutun, kullanılan cümle yapılarına, hatta çok yerel diyebileceğimiz ifadelere kadar kendi özgürlüğünü son sınırına kadar kullanmıştır. Bu nedenle kimi metinlerarası göndermeleri anlamayı mümkün kılacak olan, ancak yazarın kendi seçimiyle ortaya çıkan kimi özelliklerdir. İlk olarak romanın konusu temelde ölüm aşk ve iç hesaplaşma olunca kaçınılmaz olarak yazar kendiyle konuşur gibi yazmış: Aslında bu uslup ve kullandığı çok uzun cümleler iç çatışmanın ve hesaplaşmanın bir kanıtı olarak karşımızda durmaktadır. Aksi olsaydı, hasaplaşmanın inandırıcılığı yara alırdı. Romanın zor okunmasının ikinci nedeni karakterleri takip etmekteki zorluk. Romanı okuyup bitirdikten sonra bile okuyucu kimin başına ne geldiğini çıkarmakta zorlanmakta ve sanki neredeyse tüm karakterler, özellikle Suat ile Mahmut, yani baba ile oğul, birbirine sıklıkla karışmakta, (ama hep böyle değil midir?) söylenen bir cümleyi kimin söylediğini anlamak için sayfalarca geriye iz sürmek ve orada yapılan imalara göre karar vermek zorunda kalıyor okuyucu. Yazarın bunu bilmeden bir romancı hatası olarak yapmış olduğunu sanmak en azından safdilliktir; çünkü romanın genelinde nesilden nesile geçişler, genetik mi çevresel mi olduğuna bir türlü karar veremediğimiz tıpkı davranışlar hakimdir. Bunu anlatmanın en güzel ve elbette en etkili yolu yazarın okuyucuları böyle bir harc-u merc ortamına çekmesidir. Bu, çok başarılı işlevsel bir anlatım aracıdır ama tehlikesini de beraberinde getirmektedir: Zor okunması... Örneğin, artık kendi ölümünü kabullenen bir baba ve öte yandan aşk sayesinde ölümle, yani yaşamla barışan oğlu Mahmut’un romanın son sayfalarındaki anlatımlarını tespit etmek için iki-üç sayfa geriye giderek iz sürmek gerekmektedir. Yazar sadece baba ile oğul arasında ulaşılan benzerliği kullanmakla kalmayıp bu benzerliği, hangi ifadeyi kimin söylediğini gizleyerek pekiştirmektedir (s- 203-205). Böyle yoğun bir konuyu anlatmak için bu tekniğin bir noktaya kadar uygun olduğu ileri sürülebilir. Buna örnek olarak, 58. sayfada Suat’ın gençliğinde yaşadığı bir macerayı anlatan bir tek cümle var; bir macera tek bir cümle ile anlatılıyor ve tam bir buçuk sayfa sürüyor (S:58-59)! İşin tuhafı ise okuyucu onun bir tek cümle olduğunu asla farkedemiyor...
Melih Ergen bu romanda oldukça büyük bir bilgi ve kültür birikimi sergilemektedir. Roman boyunca Suç ve Ceza’nın Raskalnikov karakteri gibi davranmaktadır Mahmut; gerçi onun gibi gerçek bir cinayet işlememiştir ama babasını hayalen de olsa yüzüne yastık bastırarak öldürmüştür ve cinayetin boyutunu aşan bir ceza çekmiştir. Dahası, ona bakarsanız annesinin intiharından da, oğlunun intiharından da sorumlu olan kendisinden başkası değildir. Bu nedenle aynen Raskalnikov’un tavanarasındaki odasına sığındığı gibi Mahmut da annesinin inşaatı yarım kalmış olan virane evine tıkılır ve Melville’in Bartelby’si gibi müthiş bir amaçsızlık ve umursamazlık  içinde yatağından bile kalkmadan günlerce kendisiyle, ölüleriyle, hayalinde yarattığı kahramanlarla ve geçmişiyle hesaplaşır. İçinde yaşamakta olduğu atmosferi okuyucuya babasının ve onun babasının zamanından beri süregelen olayları anlatırken, her olaya denk düşen bir şarkı bulur ve tüm roman boyunca yazar ruh halini yansıtmak için, yani kasvetli bir atmosfer yaratmak için kullanır bu şarkıları.

'Sağır Bellek' de en çok da Camus’nün 'The Stranger'ini hatırlarız. Kitap iki nesil boyunca yaşanan bitip tükenmez ölümlerin yarattığı birikimlerin etkisiyle aile üyelerinde anlamsızlık, boşunalık duygusu yaratmakta ve sonucunda da ilişkilerde bir kopuş, çözülüş ve nihayet yabancılaşmalar yaşanmaktadır. Melih Ergen’in üzerinde oturduğu bilgi birikiminin bu kitaba yansımış olanları çok yoğun bir şekilde özümlenmiş duygu ve düşüncelere, dahası olaylara yedirilmiş olduğu için onları ayıklayıp 'budur' diyebilmek oldukça zordur. Ancak bu müthiş birikimin etkisinin var olduğu analitik bir okumayla anlaşılabilir veya en azından sezilebilir. 

Önceki Sayfa                                                                                       Sonraki Sayfa




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder