Aşk ölüme çare olabilir mi? Bu
soruyu yanıtlamak aşktan ne anladığımız ve hatta ölümden ne anladığımızla
ilintili... Melih Ergen’in 'Sağır Bellek' romanında
ise ölüm ve aşkın bin bir anlamını ve onların birbiriyle olan ilişkilerinin bir
yumak gibi örüldüğünü görürüz. Romanda ilk önce Eczacı Hafız Mustafa’nın
kızlarının ölümü üzerine ilk karısına duyduğu aşk dillendirilir. Ona duyduğu
aşk çok büyük olduğu için bir daha evlenmek istemez ama dostların tavsiyesi
üzerine sırf çocukları için evlenir. Roman boyunca anlatılan en kalıcı,
tartışmaya açık olmayan tek aşk budur. Hafız Mustafa’nın oğlu Suat da karısına
aşıktır. Aşık olmasına aşıktır da onun aşkıyla yanıp tutuşurken biri evli olmak
üzere başka kadınlar da geçer gönlünden Suat’ın. Saliha’nın ise Suat’a aşık
olduğu tartışmalıdır. Bu da yazarın bir yerde değindiği gibi aşkın "tek
kişilik” olduğunu mu göstermektedir? Saliha ise evliliği, görevlerini yerine
getirmek olarak algılamaktadır. Aşk konusunda çok katıdır. Öte yandan Suat’ın
bir aşkı da kızı Hilal’e olan aşktır. Çünkü sık sık “kız çocuğu küçükken de,
büyükken de sevilir”demektedir. Bu aşkı sayfa 176 da Hilal’in doğumu üzerine
şiirsel bir şekilde anlatır Suat. Mahmut ise aşka açık değildir; zaten onun
içinde yüzmektedir. Onsuz olamamaktadır. Çoğunlukla hayallerinde yaşamaktadır
aşkı; çünkü gerçek anlamda aşık olamamıştır. Hatta kızına bile! Ancak yine de
burada babasının yaptığını yapmamak adına kendi kızına fazladan ilgi göstermek
istemez. Bu da doğaya bir çeşit karşı gelmektir, çünkü her kız önce babasına
aşık olur. Üstüne üstlük Mahmut
karısında da aşkı bulamamıştır. Aşksızlık yüzünden oğlunun ölümü üzerine
karısıyla ve kızıyla deyim yerindeyse son bağları da kopar. Bütün bunların
temel nedeni olarak, Mahmut’un aşkı annesinde bulamaması gösterilebilir. Bu aşkın
yokluğu Mahmut için o kadar hayatidir ki, Serap’la hayal ettiği aşk sahnesinin
sonunda kendini annesinin rahminde bulacaktır (s 130). Buna karşın tüm bu yaşadıklarından içine
hapsederek büyüttüğü aşk sayesinde, yani yaşadığı bunalımdan ruhundaki ve
kafasındaki sorunu aşk sayesinde çözerek kurtulacaktır.
Kitapta Ölümle Aşk arasındaki yoğun
ilişki karşımıza sık sık değişik şekillerde ortaya çıkmaktadır. Bunlardan
birincisi sebep sonuç ilişkisidir. Kitapta sanki büyük acılar doğuran ölümlerin
nedeni aşksızlıktır: Suatla Saliha arasında karşılıklı bir aşk olmadığı için
Saliha dünyaya tutunamayarak ölümü seçer. Mahmutla karısı da bundan nasibini
almış olduğu için oğlu ilgisiz ve aşksız kalır, o da tutunamaz. Bunun başka
örnekleri de bulunabilir kitapta. Bundan hareketle bu ilişkilerde güçlü aşk
olsaydı bu ölümler olmazdı duygusu oluşmaktadır okuyucunun kafasında. Bu da
bize yazarın “Ölüm aşktan korkar” deyişini hatırlatmaktadır. Buna paralel
olarak yazar, “Oysa aşk, hayatı yeniden anlamlandıran bir ‘inanç’ olabilirdi
bana kalırsa, tabii uğruna ölünen değil ölümü öteleyen...” diyerek babasının
annesine duyduğu aşkı eleştirmekte ve bu aşkın ölümleri getirdiğini ima
etmektedir ( s78). Yazara göre aşksızlık
ölümdür. Bunu şu satırdan anlıyoruz: “Birbirinin cesetleri üzerinde dolaşanlar”
aşkı bilmezler (s: 49). Aşk ölüm korkusunun panzehiridir Mahmut’a göre, nitekim
204. sayfada aşkı tarif ederken de, “çünkü aklınla keşişmeyen duygularımın
yarattığı bir ‘serap’ olabilirdi bu,” demektedir aşk için. Serap, Mahmut’un hayalinde uydurarak aşık
olduğu bir kadındır. Onun sayesinde intihar etmekten kurtulduğunu
düşünmektedir. Kitabın sonunda ölüm korkusunu yenip kendisiyle, geçmişiyle,
kısacası yaşamla barışınca da, “Doğrusu bunu ölümden çok aşka borçlu olduğumu
yadsıyamam,” der.
Melih Ergen kitabında kahramanlarının değişik aşk anlayışlarını
yansıtmaktadır. Mahmut annesiyle babasını aşk konusunda kıyaslarken, “Babam
için aşk bir kurtuluş olabilirdi belki ama annem için bu söz konusu değildi,
çünkü babam her aşkın bitmesi için yaşandığını bilemezdi, ama zaten bunu bir
tek kadınlar bilirdi (s 49)” demektedir. Nitekim annesi aşkın aklı olmaz der,
sevgi ise emektir ona göre ve bu yüzden bir ömür boyu sürer: “Biz ancak bize
verilen emeği sevebiliriz” der. Nitekim
annesi aşk yerine “doğuracağı çocukların ille de donanımlı olmasını
ister.”(49-50). Mahmut içinse sevgili neredeyse kutsaldır, “İnsan aşık olduğunda
sevdiğine dokunmaya bile kıyamaz” der. Öte yandan Suat Bey'in gençliğinde
yaşadığı bir aşk ilişkisine yönelik olarak da anlatıcıya, “Aşk dediğin de suçla
beslenmez miydi aslında, hiç buna karşı koyabilir miydi artık Suat Bey?”
dedirtir sayfa 69 da.
Aşk ölümden güçlüdür Mahmut için ve
ölümü savuşturmak için ‘serap’ı görmüş, yani hayalen de olsa aşık olmuştur.
Buradan da aşkın ölüm karşısında insanın en büyük kozlarından biri olduğu
ortaya çıkar. Sanki aşkın yokluğu ölümü daha da korkunç kılmaktadır! Nitekim
buluştukları köyün kahvesinde Serap konuşurken Mahmut gerçeklikten kurtulur ve
onun kendisini kendisinden kurtaracak olan aşk habercisi olduğuna inanır. “Aşk
gerçeğin kabullenmediğimiz o katı ruhunu silip süpürür” diyordu çünkü bana,
gerçekse hayallerimizi elimizden alır” (s 164). Romanın sonundaysa ölümü alçakgönüllü
bir şekilde kabul etmesine rağmen Mahmut, “Doğrusu bunu ölümden çok aşka borçlu
olduğumu yadsıyamam” der. Sanırım aşık olunca insan yaşama sevinciyle doluyor
ve ölümü aklına bile getirmiyor; çünkü insan kendini sever aşık olunca ve o
zaman dünyayı da sever; sonunda da kendini bağışlar. Mahmut da kendisini olduğu
kadar oğlunun da kendini bağışlamış olabileceğini düşünür artık! Çünkü Mahmut
şimdiye kadar hep kendini suçlamıştır oğlunun ölümüne ilişkin olarak, kendini
bağışlamasını dileyip oğlundan ve böylece de peşinden duyduğu aşk sayesinde
yaşamakta olduğu 'cehennemi' cennet yapar. Güneş kocaman bir aşk olup tüm dünyayı ısıtmaya
başlamıştır artık ve Mahmut da acılarıyla birlikte olsa da yaşamayı seçmiştir.
Bundan böyle geçmişini, oğlunu, kızını, tüm ölenleriyle birlikte yaşamı daha
çok sevmektedir. En son satırda ise babasını da affettiğini anlarız, yani baba
oğul da barışmıştır artık! (s 205)
(Devam edecek)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder