9 Nisan 2014 Çarşamba

Şarkılar (10/11)

        Kitapta yoğun olarak kullanılan motiflerden biri de şarkılar... Hüzünlü şarkılarla örüyor yazar yabancılaşma, ölüm ve aşkı... Şarkılar, biri hariç, Suat'la birlikte var oluyor hep. Tek istisna da, yine Suat üzerinden Mahmut’un içinden geçen bir şarkı... Muhtemelen romanda şarkı söylemenin işlevlerinden biri de sığınma olabilir; acılar bunalımlar ve çaresizlikler karşısında insan ruhunun sığınabileceği korunak arayışı... Ölümü henüz daha idrak edemeyen Suat, 16. sayfada kardeşi Leylanın ölümü üzerine 'Leyla' şarkısını söyler ablasının isteği üzerine, ayrıca bunun yanısıra 'Küçücükken başucumda bana ninni söylerdin' şarkısını söyler. Bu şarkı oldukça çok güçlü bir ön bildiridir okuyucuya; çünkü okuyucu Suat’ın aslında üvey olduğunu, annesinin o daha çok küçükken öldüğünü çok sonra öğrenecektir. Suat, bir bakıma Leyla’nın ölümüyle annesinin ölümüne ağıt yakmaktadır. Kitap boyunca Suat’a sığınak olan tek bir şarkı vardır: 'Görmedim ömrümün asude geçen bir demini'. Suat'ın bu şarkıyı çok sevdiğini 16. sayfada Mahmut’tan öğreniriz: Suat evde el ayak çekilince mutfakta yalnız başına hüzünlü bir sesle söyler bu şarkıyı (sayfa 16). Aynı şekilde 59. sayfada hüzünlü olduğu bir anda “hep aynı şarkıyı söylermiş” cümlesini okuruz. Mahmut ilk kez babasıyla kopmaya başlamasını da bu şarkısını dinlerken hisseder. Bu şarkı Suat için o kadar önemlidir ki, oğlunun onu mezar taşına yazmasını vasiyet eder ama Mahmut babasının onun bu dileğini yerine getirmeyecektir! (Oysa babası ölmediğini de, ancak romanın sonundaki son satırdan sonra  öğreniriz!)
          Kitapta hüzün dolu bir başka şarkı da, Suat’ın babasına kendisini kabul ettirmek niyetiyle kullanılır: 'Gecenin matemini aşkıma örtüp sarayım'. Henüz çocuk yaşlarında olan Suat,  evin arkasındaki hamamı tamir ettikten sonra babasını çağırıp göstermek ister ve işte o zaman hiç nazlanmadan bu şarkıyı  söyler. Bunu bize aktaran Mahmut içinse, babasıyla yani Suat'la aynı iletişim sözkonusu değildir s (37).  Mahmut, Serap’ın aslında var olmayan bir sevgili olduğunu anlayıp da onun çekip gidişini hayal edince, kendisini babasının yerine koyarak bu durumda olsaydı babam bu şarkıyı söylerdi diye geçirir içinden: 'Seni gördü o şafak saçlara bağlandı gönül' (s 188).  Kitabın sonundaysa şarkılar, daha doğrusu müzik tamamen değişir: Mahmut’un zihninde ölümüne yakın rondo, vivace, pizzicato, spiccatolar, serenatlar, Ad Libitum gibi müzik teknikleri ve türleri vardır. Çünkü müzik evrensellik kazanmıştır ve evrensel bir olguyu ifade etmektedir: Ölüm! Şarkılar Suat’ın varoluş şeklini, hüzünlerini, çevresiyle olan iletişimini simgeler. Mahmut ise şarkı söyleyemediği için bu iletişim aracından mahrumdur.

Önceki Sayfa                                                                                      Sonraki Sayfa

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder